MHP Lideri Devlet Bahçeli: Terörsüz Türkiye artık bir devlet politikasıdır!
MHP Lideri Devlet Bahçeli: Terörsüz Türkiye artık bir devlet politikasıdır!
MHP Lideri Devlet Bahçeli "Herkes baksın işine çevirsin dümenlerini oynasınlar kağıttan kaplan yöntemlerini. Terörsüz Türkiye artık bir devlet politikası haline gelmiştir. Devletin başı Terörsüz Türkiye'yi gerçekleştirmekle mükelleftir." dedi
Devlet Bahçeli'nin konuşmasından öne çıkan satır başları şöyle; Vatan ve millet sevgisini her şeyin üstünde ve önünde tuttuk. Yeri geldi candan geçtik ama ülkülerimizden vazgeçmedik. Yeri geldi yardan geçtik ama ülkülerimizden, ülkemizden ve ilkelerimizden asla ödün vermedik.
"TÜRKİYE TARİHİ SÜRECİN TAM ORTASINDADIR"
Her şeyden önce Türkiye dedik. Aklımıza Türk milletinin kutlu hedeflerini bir yemin gibi taşıdık. Türkiye'miz her meselesi bizim meselemizdir.
Kavrulan yürekler, yanan ciğerler, umutla tutuşan eller, sevinçle kavaran gönüller, geçim kaygısıyla aşınan heyecanlar, Yangın yerine dönen ocaklar, göz pınarlarından sicim gibi akan yaşlar, evlat acısıyla sarsılan analar, babalar, gelinler, yetimler, bizi anlatır, bizden bir parçadır, Hatta kendimizdir.
Kahramanlık içerek acı ölüm tasından ileriye atılmak ve sonra dönmemektir. Acaba dünya genelinde dönmeyeni bu kadar fazla olan ikinci bir millet var mıdır?
İstiklal ve istikbal namusumuzu korumak amacıyla gecenin koyuluğunu tıpkı deniz feneri misali ışıtan Hilal'in uğruna kara toprağa düşen kahraman evlatlarımız, Feragat ve fedakarlığın timsalleridir.
MHP lideri Bahçeli'den 12 şehidimiz için başsağlığı mesajı!
Maalesef 6 Temmuz 2025 Pazar günü, aldığımız bir kara haberle kahrolduk.
Pençe Kilit bölgesinde, Teröristler tarafından kullanılan bir mağarada, İcra edilen arama tarama faaliyeti esnasında, metan gazı zehirlemesine bağlı olarak 12 kahraman askerimiz şehit oldu.
Hepimiz üzüntüye boğan şehitlerimize Cenab-ı Allah'tan rahmetler niyaz ediyor. Acılı ailelerine, Türk Silahlı Kuvvetlerine ve aziz milletimize başsağlığı diliyor. Halen tedavi gören kahramanlarımızı da acil şifalar temennisiyle gözlerinden öpüyorum.
Terörsüz Türkiye hedefiyle ilgili önemli gelişmeler yaşanıyorken, maruz kaldığımız bu müessif olayın bazı çevreler tarafından çarpıtılmasını sinsi bir fırsatçılık olarak değerlendiriyorum.
Türkiye'miz tarihi bir sürecin tam ortasında, huzur ve barış menziline doğru hızla mesafe alırken İç ve dış kaynaklı provokasyon ve dedikodu iklimini sıcak tutmak isteyenlerin varlığını elbette göz ardı etmiyoruz.
Terörsüz Türkiye adımları sağlam ve sağlıklı biçimde atıldıkça saklandıkları deliklerden birer ikişer ortaya çıkan fitne bazların bayağı tertiplerini bozmak bayatlamış tuzaklarını işlevsiz hale getirmek için adeta teyakkuz halindeyiz.
MHP Lideri Devlet Bahçeli: Orman yangınlarını istismar etmek utanmazlıktır
"ORMAN YANGINLARINI İSTİSMAR EDİP ORTAMI GERMEYE KALKIŞMAK UTANMAZLIKTIR"
Yangınları bahane ederek Terörsüz Türkiye gayesine cephe açan, yalan ve iftirayla ülkemizin barış havasını bozmaya çalışan, kötü niyetler oldukça faal hale gelmişlerdir. Tüm ihtimalleri hesaba katmak stratejik ve proaktif düşüncenin gereğidir. Ve lakin orman yangınlarını istismar edip ortamı germeye ve hayali senaryolar üretmeye kalkışmak en hafif tabirle utanmazlıktır.
Yangınların elektrik hatlarından çıktığı anlaşıldığına göre elektrik hatlarını işleten özel şirketleri ve muhtevalı ve muntazam şekilde denetleyip denetlemediği bu şirketlerin taraf oldukları sözleşmelere riayet edip etmediği, elektrik hatlarının planlanan takvim ve süreler içinde bakımının yapılıp yapılmadığı, bu hatların yenilenip yenilenmediği açıkla kavuşturulmalı, ihmal ve kayıtsızlık gösterenlere lazım gelen yaptırımların uygulanması derhal sağlanmalıdır.
Aynı anda birbirinden çok uzak mesafelerde pek çok yangının çıkması ayrıca ele alınmalıdır. Orman yangınlarına karşı devletimiz bütün kurum ve kuruluşlarıyla bütün imkan ve iradesiyle mücadele halindedir.
Sahada aktif olarak yangınların söndürülmesi hususunda hayatını riske atan kardeşlerimiz başta olmak üzere ilgili bakanlıklara kurtarma ekiplerine ve gönüllü kuruluşlara teşekkür ediyorum. Yangınlar sırasında hayatlarını kaybeden kardeşlerimize Cenâb-ı Allah'tan rahmetler diliyor, tedavisi yapılanlara geçmiş olsun diyorum. Yaralarımız sarılacak. Zarar, ziyan inşallah karşılanacaktır.
Her insanımızın ormanlık alanlarda azami dikkat ve özeni göstermesi, sağa sola pervasızca sigara hizmeti atılmasından piknik ateşi ve anız yakılması gibi ağır sakıncalar içeren yanlışlardan uzak durması kaçınılmaz bir vatan ve vicdan görevidir.
Lider Bahçeli'den sert sözler: “CHP organize suç cephesine çevrildi”
"CHP YOLSUZLUKLAR SONUCUNDA YAKAYI ELE VERMİŞ, KİRLİ ÇAMAŞIRLARI DA ORTALIĞA DÖKÜLMÜŞTÜR"
Değerli arkadaşlarım uzun süredir dile getirdiğimiz temiz siyaset temiz toplum temiz yönetim gayesi artık ertelenemez mecburiyet ve mükellefiyettir.
Siyaset alanının aklanmaya ve arınmaya çok ciddi ihtiyacı vardır. Gördüğümüz kadarıyla mahalli yönetimlerde tuz kokmuştur. Emanet ziyan edilmiş milletin irade ve güveni içe sayılmıştır.
Cumhuriyet Halk Partisi'nin yönetimi altında bulunan belediyelerin yolsuzluk ve rüşvet batağına saplanması, demokrasi nimetinin ve millet emanetinin göz göre göre çeteleşmiş bir zihniyet eliyle çiğnenmesi, bu partiyi neredeyse organize suç şebekesine çevirmiştir.
Hepimizi hayrete düşüren herkese bu da mı olmuş dedirten gayri ahlaki ve gayri hukuki ilişkiler teker teker deşifre edilmektedir.
Cumhuriyet Halk Partisi'nin Adana ve Antalya Büyükşehir Belediye Başkanları ile Adıyaman Belediye Başkanı yolsuzluk ve rüşvet operasyonları sonucunda yakayı ele vermişler, kirli çamaşırları da ortalığa dökülmüştür.
1990'lı yıllarda patlayan skandalın katbekat büyüğü mevcut CHP yönetimini sarıp sarmalamıştır.
Cumhuriyet Halk Partisi bir hasta ağaç gibi ilkbaharının ve yazın bereketine rağmen ne filiz sürebilmekte ne de yaprak açabilmektedir.
Bu partinin çarkı derin bir boşluğun içinde kuru bir gürültü ile dönmekten başka bir şeye yaramamaktadır. Emanete sahip çıkmayanlar erdemden bahsetmemelidir.
Çalan, çırpan milletin kesesini devletin kasasını boşaltan müflis ve müflis zihniyetlerin adalet ve hukuk sözleri neyse suya yazılan yazı odur. Bunların siyaseti coşkun bir sele takılmış, kupkuru tahta parçası gibidir. İçi alaca, dışı karaca olanların ikbal hırsı gözlerini kör etmiştir.
Ateş olmayan yerden duman tütmeyeceğine göre, bunun yanında bir şeyin hukukundan beter olduğu da göz önüne alındığında CHP'li belediye başkanlarının ve diğer faillerin üzerlerine suçlamalar karşısında hesap vermesi kuşkusuz gerçek hukuk güvenliğinin ve hukuk üstünlüğünün sonucudur.
Adalet bir nimeti yerine koymak, zulüm ise yerinden söküp atmaktır. Cumhuriyet Halk Partisi ağaca su vermişse kaygı ve korku duymasına gerek yoktur. Ancak dikene su vermişse bunun bedelini sonuna kadar ödemelidir.
Açıklanan delillerin çoğunun gizli tanık ve iftiracılara dayandığı ileri sürülerek Türk yargısını yıpratmak haksızlık ve maksatlı bir saptırmadır. CHP'li belediye başkanlarında dönen kanun dışı dolapları ifşa eden ihbarcılar ve itirafçılar yine CHP maskesi takanlardır.
"SAVCILARA GÜVENİMİZ TAMDIR"
Bize göre bahse konu yargı süreçlerinde iddianameler süratle hazırlanmalı, kovuşturma safhaları eksiksiz ve etkin şekilde idame ettirilerek, olabilecek en kısa sürede tamamlanmalıdır. Soruşturmalarda görev alan Cumhuriyet savcılarına güvenimiz tamdır ve gece gündüzü çalıştıkları da bellidir.
Ne var ki tavsiyen, tekleyen ve tavı kaçan yargı süreçlerinin siyasi kutuplaşmayı beslemesi, sosyal ve ekonomik sorunları doğurması muhtemel bir akıbettir. Bu nedenle yargısal süreçlerin uzaması sakıncalıdır ve buna gerek yoktur. Adli tatil yakında başlayacaktır.
Eylül ayının ilk haftasıyla beraber hızlanan yargı süreçlerinin hitabında bu ağır yükü ülkemizin gündeminden çekip çıkaralım. Kim suçlu kim masum masum görüp öğrenelim. Hatırlarsanız Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı duruşmaların televizyon ekranlarından canlı yayınlanmasını talep etmişti. Madem bu talebinde ısrarlıdır madem milletimizin her şeyi birebir takibinden yanadır. O halde biz de bu beklentinin makul ve meşru değerlendirilerek ak koyunun kara koyunun maşeri vicdandan vicdan huzurunda tefrik ve teşhir edilmesini ümit ve temenni ediyoruz.
Türk milleti gerçekleri görsün gerçekleri bilsin hükmünü de ona göre versin diyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı ile birlikte suçlamaların odağında bulunan şahıslar Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk devleti olduğunu asla unutmamalıdır. Devletin varlığı hukukla kaimdir.
"BU SOKAK MERAKI SENİ SUÇA ŞEVK EDERSE KARŞINDA TÜRKİYE CUMHURİYETİ'Nİ BULURSUN"
Hukuka güvenmeyenlerin orman hukukuna özenmeleri, laçka imalarla, tehlikeli ifadelerle iç barış ve huzur ortamını yıkmanın hesabını yapmaları bir şuursuzluk alameti, bir suçluluk psikolojisidir. Şu sözler ne yazık ki Cumhuriyet Halk Partisi'nin başındaki zata aittir.
'Sokağa davet edeceğim günü ben bilirim. Bana bu milleti sokağa davet ettirme ondan sonra Mısır'daki meydanı izlediğiniz gibi izlersiniz.' Türkiye'de özgür bir ülkedir öfke kontrolünü kaybettiğini stresle başa çıkamadığını ölçüyü kaçırdığını görüyorum. Sokağa çıkabilirsin sokakta gezebilirsin sokakta hayal kurabilirsin. Germeye gerginlik üretmeye mahal yoktur. Elini tutan yok önüne geçen yok önüne çıkacak yok haydi buyur sokak sokak gez de görelim boyunun ölçüsünü alalım. Ama bu sokak merakı seni suça şevk ederse karşında Türkiye Cumhuriyeti'ni ve Türk milletini bulursun. Bunu da ufalanmış aklından sakın ola çıkarma.
"DARBE Mİ DÜŞÜNÜYORSUN?"
Özgür Bey de belki bir hayal görür eğer bu şiiri biliyor ve daha önce duymuşsa mırıldanarak gezer dolaşır. Mısır örneğini vermesi bir başka talihsizlik. Densizlik ve gaflettir. Hakkında başlatılan soruşturma da isabetlidir.
Hayırdır Özgür Bey? Darbe mi düşünüyorsun? Sandık ve demokrasiye yapamadığını silahların gölgesinde mi planlıyorsun? Bu dil bozuk ve buhranlı bir dildir. Bu kafa yapısı sakattır. Sancılıdır. Tutsaktır. Antidemokratiktir. Böyle demokrasi anlayışı böyle özgürlük ve milli irade bağlılığı olmaz, olamaz. Rüşvet ve yolsuzluk soruşturmalarında tutuklanan isimlerle ilgili esir tanımını kullanması aymazlık ve ayıplı bir üsluptur. Bir hususun altını çizmek gerekmektedir.
Dem Parti'nin Türkiye Partisi olmak için gösterdiği çaba memnuniyet vericidir. Gelin görün ki bu kez de Cumhuriyet Halk Partisi'nin Türkiye Partisi rayından ve rotasından çıkması ve kontrolsüzce savrulması çok düşündürücüdür.
Cumhuriyet Halk Partisi'nin ve yanında yöresinde kuyruğa girmiş sipariş ve sipariş zihniyetli partilerin, kimi yönetici ve milletvekillerinin iktidara, insan onuruna, devlete ve milli değerlere periyodik olarak saldırmaları, azgın iftiraları peş peşe sıralamaları ifade ve düşünce özgürlüğüyle nasıl tevil edilecektir?
Biraz daha karartılması doğru bir tasarruf olan malum televizyonlarda, Meclis kürsülerinde sağda solda sabah akşam fütursuzca ve küstahça konuşanların güvenceleri nedir? Rüşvet ve yolsuzlukla mücadele ediliyorken bu keneler neden ihmal ediliyor?
Müfteri ve müptezelliklerine niye göz yumuluyor? Siyasete çömez gibi gidip ahlaksızlığın ve akıl tutulmasının ileri çözeltisi olanlara ne diyeceğiz?
İntikam duygularını, kulaklarına üflenen dedikoduları, işbirlikçilere uzanan davranış ve mazileriyle her gün fitne yayan potansiyel Türkiye muhaliflerine katlanmak zorunda mıyız? Bilinmelidir ki vaziyet bir an önce faaliyete geçmeyi dayatıyor.
Bu meymenetsizler siyaset mücadelesi değil, düşmanlık yapıyorlar. Üstelik milletimiz bunlardan yaka silkiyor.
Gündelik polemiklerin, aslı astarı olmayan iddiaların, sürekli şaibe ve şüphe içeren beyanatların, azgınlaşan parti ihtiraslarının ülkemizde ne var ne yok yutmasına tahammül edemeyiz.
Diyeceğim odur ki, bireysel ve çıkara dayalı hesaplarını siyaset alanında kim ve nefret olarak yayanları hiç tanımadık, tanımıyoruz ve tanımayacağız.,
MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin konuşmasının tamamı:
Değerli Milletvekilleri,
Saygıdeğer Misafirler,
Basınımızın Müstesna Temsilcileri,
Meclis grup toplantımızın bu haftaki oturumunda sizlerle paylaşmayı düşündüğüm konu başlıklarına geçmeden evvel hepinizi kemali hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.
Toplantımızı yurt içinden ve yurt dışından olmak üzere; televizyon ekranları, sosyal medya platformları, radyo kanalları aracılığıyla takip eden bütün vatandaşlarımıza,
Gönül ve kültür coğrafyalarımızda onurlu bir hayatın mücadelesini veren bütün kardeşlerimize şükranlarımı sunuyor, hepsini yürekten selamlıyorum.
Hz.Mevlana’ya sormuşlar; kırılan kalp tekrar sever mi?
O da, “evet, sever” diye cevap vermiş.
Tekrar sormuşlar; ama kırılan bir bardaktan hiç su içtiniz mi?
Hz.Mevlana bu soruyu, ok gibi bir soruyla cevaplamış: Peki siz, bardak kırıldı diye hiç su içmekten vazgeçtiniz mi?
Kırılmadan, kırışmadan, kıvırmadan, kısır heveslere kapılmadan, her defasında tazelenip yenilenerek mücadele dolu seneleri geride bıraktık.
Vatan ve millet sevgisini her şeyin üstünde ve önünde tuttuk.
Yeri geldi candan geçtik, ama ülkülerimizden vazgeçmedik.
Yeri geldi yardan geçtik, ama ülkemizden ve ilkelerimizden asla ödün vermedik.
Her şeyden önce Türkiye dedik.
Aklımızda Türk milletinin kutlu hedeflerini bir yemin gibi taşıdık.
Kuşkusuz Türkiye’mizin her meselesi bizim meselemizdir.
Kavrulan yürekler, yanan ciğerler, umutla tutuşan eller, sevinçle kabaran gönüller, geçim kaygısıyla aşınan heyecanlar, yangın yerine dönen ocaklar, göz pınarlarından sicim gibi akan yaşlar, evlat acısıyla sarsılan analar, babalar, gelinler, yetimler bizi anlatır, bizden bir parçadır, hatta ta kendimizdir.
Diyor ya Merhum Hüseyin Nihal Atsız:
Sızlasa da gönüller düşenlerin yasından,
Koşar adım gitmeli onların arkasından.
Kahramanlık; içerek acı ölüm tasından,
İleriye atılmak ve sonra dönmemektedir.
Acaba dünya genelinde dönmeyeni bu kadar fazla olan ikinci bir millet var mıdır?
İstiklal ve istikbal namusumuzu korumak amacıyla, gecenin koyuluğunu tıpkı deniz feneri misali ışıtan hilalin uğruna kara toprağa düşen kahraman evlatlarımız feragat ve fedakârlığın timsalleridir.
Maalesef 6 Temmuz 2025 Pazar günü aldığımız bir kara haberle kahrolduk.
Pençe-Kilit Harekâtı Bölgesinde teröristler tarafından kullanılan bir mağarada icra edilen arama tarama faaliyeti esnasında metan gazı zehirlenmesine bağlı olarak 12 kahraman askerimiz şehit oldu.
Hepimizi üzüntüye boğan şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmetler niyaz ediyor; acılı ailelerine, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ve aziz milletimize baş sağlığı diliyorum.
Halen tedavi gören kahramanlarımızı da acil şifalar temennisiyle gözlerinden öpüyorum.
Terörsüz Türkiye hedefiyle ilgili önemli gelişmeler yaşanıyorken maruz kaldığımız bu müessif olayın bazı çevreler tarafından çarpıtılmasını sinsi bir fırsatçılık olarak değerlendiriyorum.
Türkiye’miz tarihi bir sürecin tam ortasında huzur ve barış menziline doğru hızla mesafe alırken iç ve dış kaynaklı provokasyon ve dedikodu iklimini sıcak tutmak isteyenlerin varlığını elbette göz ardı etmiyoruz.
Terörsüz Türkiye adımları sağlam ve sağlıklı biçimde atıldıkça saklandıkları deliklerden birer ikişer ortaya çıkan fitnebazların bayağı tertiplerini bozmak, bayatlamış tuzaklarını işlevsiz hale getirmek için adeta teyakkuz halindeyiz.
Bildiğiniz gibi orman yangınları milletimizi derinden yaralamaktadır.
Mesela İzmir’in Çeşme, Ödemiş, Seferihisar, Foça, Aliağa ilçeleriyle birlikte Antalya’da meydana gelen orman yangınları her manada büyük bir üzüntüye ve kayba yol açmıştır.
Özellikle İzmir’de çıkan yangınların elektrik hatlarından kaynaklandığı bizzat il valisi tarafından açıklanmıştır.
Bu yangınları bahane ederek terörsüz Türkiye gayesine cephe açan, yalan ve iftirayla ülkemizin barış havasını bozmaya çalışan kötü niyetliler oldukça faal hale gelmişlerdir.
Tüm ihtimalleri hesaba katmak stratejik ve proaktif düşüncenin gereğidir. Buna diyeceğim bir şey yoktur.
Velakin orman yangınlarını istismar edip ortamı germeye ve hayali senaryolar üretmeye kalkışmak en hafif tabirle utanmazlıktır.
Yangınların elektrik hatlarından çıktığı anlaşıldığına göre;
TEDAŞ’ın, elektrik hatlarını işleten özel şirketleri muhtevalı ve muntazam şekilde denetleyip denetlemediği,
Bu şirketlerin taraf oldukları sözleşmelere riayet edip etmediği,
Elektrik hatlarının planlanan takvim ve süreler içinde bakımının yapılıp yapılmadığı, bu hatların yenilenip yenilenmediği açıklığa kavuşturulmalı, ihmal ve kayıtsızlık gösterenlere lazım gelen yaptırımların uygulanması derhal sağlanmalıdır.
Aynı anda birbirinden çok uzak mesafelerde pek çok yangının çıkması ayrıca ele alınmalıdır.
Orman yangınlarına karşı devletimiz bütün kurum ve kuruşlarıyla, bütün imkan ve iradesiyle mücadele halindedir.
Sahada aktif olarak yangınların söndürülmesi hususunda hayatını riske atan kardeşlerimiz başta olmak üzere ilgili bakanlıklara, kurtarma ekiplerine ve gönüllü kuruluşlara teşekkür ediyorum.
Yangınlar sırasında hayatlarını kaybeden kardeşlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmetler diliyor, tedavisi yapılanlara geçmiş olsun diyorum.
Yaralarımız sarılacak, zarar ziyan inşallah karşılanacaktır.
Her insanımızın ormanlık alanlarda azami dikkat ve özeni göstermesi; sağa sola pervasızca sigara izmariti atılmasından, piknik ateşi ve anız yakılması gibi ağır sakıncalar içeren yanlışlardan uzak durması kaçınılmaz bir vatan ve vicdan görevidir.
Değerli Arkadaşlarım,
Uzun süredir dile getirdiğimiz “Temiz siyaset, temiz toplum, temiz yönetim” gayesi artık ertelenemez mecburiyet ve mükellefiyettir.
Siyaset alanının aklanmaya ve arınmaya çok ciddi ihtiyacı vardır.
Gördüğümüz kadarıyla mahalli yönetimlerde tuz kokmuştur.
Emanet ziyan edilmiş, milletin irade ve güveni hiçe sayılmıştır.
CHP’nin yönetimi altında bulunan belediyelerin yolsuzluk ve rüşvet batağına saplanması, demokrasi nimetinin ve millet emanetinin göz göre göre çeteleşmiş bir zihniyet eliyle çiğnenmesi bu partiyi neredeyse organize suç şebekesine çevirmiştir.
Hepimizi hayrete düşüren, herkese ‘bu da mı olmuş’ dedirten gayri ahlaki ve gayri hukuki ilişkiler teker teker deşifre edilmektedir.
CHP’nin Adana ve Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlarıyla Adıyaman Belediye Başkanı yolsuzluk ve rüşvet operasyonları sonucunda yakayı ele vermişler, kirli çamaşırları da ortalığa dökülmüştür.
1990’lı yıllarda patlayan İSKİ skandalının katbekat büyüğü mevcut CHP yönetimini sarıp sarmalamıştır.
CHP, bir hasta ağaç gibi ilkbaharın ve yazın bereketine rağmen ne filiz sürebilmekte ne de yaprak açabilmektedir.
Bu partinin çarkı derin bir boşluğun içinde kuru bir gürültüyle dönmekten başka bir şeye de yaramamaktadır.
Emanete sahip çıkmayanlar erdemden bahsetmemelidir.
Çalan, çırpan, milletin kesesini, devletin kasasını boşaltan müflis ve müfsit zihniyetlerin adalet ve hukuk sözleri neyse suya yazılan yazı odur.
Bunların siyaseti coşkun bir sele takılmış kupkuru tahta parçası gibidir.
İçi alaca, dışı karaca olanların ikbal hırsı gözlerini kör etmiştir.
Ateş olmayan yerden duman tütmeyeceğine göre, bunun yanında bir şeyin şüyuu vukuundan beter olduğu da göz önüne alındığında CHP’li belediye başkanlarının ve diğer faillerin üzerlerine atılı suçlamalar karşısında hesap vermesi kuşkusuz gerçek hukuk güvenliğinin ve hukuk üstünlüğünün sonucudur.
Şunu da biliyor ve devamlı söylüyoruz; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağı anayasa hükmüdür.
Ayrıca masumiyet karinesi esastır.
Adalet, bir hakkın haklıya iadesidir.
Hz. Mevlana’nın dediği üzere, “ağaca su vermek adalet, dikene su vermek zulümdür. Adalet bir nimeti yerine koymak, zulüm ise yerinden söküp almaktır.”
CHP, ağaca su vermişse kaygı ve korku duymasına gerek yoktur.
Ancak dikene su vermişse bunun bedelini sonuna kadar ödemelidir.
Açıklanan delillerin çoğunun gizli tanık ve itirafçılara dayandığı ileri sürülerek Türk yargısını yıpratmak haksızlık ve maksatlı bir saptırmadır.
CHP’li belediye başkanlıklarında dönen kanun dışı dolapları ifşa eden ihbarcılar ve itirafçılar yine CHP maskesi takanlardır.
Bize göre, bahse konu yargı süreçlerinde iddianameler süratle hazırlanmalı, kovuşturma safhaları eksiksiz ve etkin şekilde idame ettirilerek olabilecek en kısa sürede tamamlanmalıdır.
Soruşturmalarda görev alan cumhuriyet savcılarına güvenimiz tamdır ve geceli gündüzlü çalıştıkları da bellidir.
Ne var ki tavsayan, tekleyen ve tavı kaçan yargı süreçlerinin siyasi kutuplaşmayı beslemesi, sosyal ve ekonomik sorunları doğurması muhtemel bir akıbettir.
Bu nedenle yargısal süreçlerin uzaması sakıncalıdır ve buna gerek yoktur.
Adli tatil yakında başlayacaktır.
Eylül ayının ilk haftasıyla beraber hızlanan yargı süreçlerinin hitamında bu ağır yükü ülkemizin gündeminden çekip çıkaralım, kim suçlu kim masum görüp öğrenelim.
Hatırlarsanız CHP Genel Başkanı, duruşmaların televizyon ekranlarından canlı yayınlanmasını talep etmişti.
Madem bu talebinde ısrarlıdır, madem milletimizin her şeyi birebir takibinden yanadır, o halde biz de bu beklentinin makul ve meşru değerlendirilerek ak koyunun kara koyunun maşeri vicdan huzurunda tefrik ve teşhir edilmesini ümit ve temenni ediyoruz.
Türk milleti gerçekleri görsün, gerçekleri bilsin, hükmünü de ona göre versin diyoruz.
CHP Genel Başkanı’yla birlikte suçlamaların odağında bulunan şahıslar Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olduğunu asla unutmamalıdır.
Devletin varlığı hukukla kaimdir.
Hukuka güvenmeyenlerin orman hukukuna özenmeleri, laçka imalarla, tehlikeli ifadelerle iç barış ve huzur ortamımızı yıkmanın hesabını yapmaları bir şuursuzluk alameti, bir suçluluk psikolojisidir.
Şu sözler ne yazık ki CHP’nin başındaki zata aittir:
“Sokağa davet edeceğim günü ben bilirim. Bana bu milleti sokağa davet ettirme. Ondan sonra Mısır’daki Meydanı izlediğiniz gibi izlersiniz.”
İsmin Özgür, Türkiye de özgür bir ülkedir.
Öfke kontrolünü kaybettiğini, stresle başa çıkamadığını, ölçüyü kaçırdığını görüyorum.
Sokağa çıkabilirsin, sokakta gezebilirsin, sokakta hayal kurabilirsin.
Germeye, gerginlik üretmeye mahal yoktur.
Elini tutan yok, önüne geçen yok, önüne çıkacak yok, haydi buyur, sokak sokak gez de görelim boyunun ölçüsünü.
Ama bu sokak merakı seni suça sevk ederse karşında Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Türk milletini bulursun, bunu da ufalanmış aklından sakın ola çıkarma.
Merhum Necip Fazıl Kısakürek bakın “Kaldırımlar” isimli şiirinde ne demişti:
Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.
Özgür Bey de belki bir hayal görür, eğer bu şiiri biliyor ve daha önce duymuşsa mırıldanarak gezer dolaşır.
Mısır örneğini vermesi bir başka talihsizlik, densizlik ve gaflettir.
Hakkında başlatılan soruşturma da isabetlidir.
Hayırdır Özgür Bey, darbe mi düşünüyorsun?
Sandık ve demokrasiyle yapamadığını silahların gölgesinde mi planlıyorsun?
Bu dil bozuk ve buhranlı bir dildir.
Bu kafa yapısı sakattır, sancılıdır, tutsaktır, anti demokratiktir.
Böyle demokrasi anlayışı, böyle özgürlük ve milli irade bağlılığı olmaz, olamaz.
Rüşvet ve yolsuzluk soruşturmalarında tutuklanan isimlerle ilgili esir tanımını kullanması aymazlık ve ayıplı bir üsluptur.
Bir hususun altını çizmek gerekmektedir: DEM Parti’nin Türkiye partisi olmak için gösterdiği çaba memnuniyet vericidir.
Gelin görün ki bu kez de CHP’nin Türkiye partisi rayından ve rotasından çıkması, meçhule doğru kontrolsüzce savrulması çok düşündürücüdür.
CHP’nin ve yanında yöresinde kuyruğa girmiş sipariş ve sipahi zihniyetli partilerin kimi yönetici ve milletvekillerinin iktidara, insan onuruna, devlete ve milli değerlere periyodik olarak saldırmaları, azgın iftiraları peş peşe sıralamaları ifade ve düşünce özgürlüğüyle nasıl tevil edilecektir?
Bilhassa karartılması doğru bir tasarruf olan malum televizyonlarda, Meclis kürsülerinde, sağda solda sabah akşam fütursuzca ve küstahça konuşanların güvenceleri nedir?
Rüşvet ve yolsuzlukla mücadele ediliyorken bu keneler neden ihmal ediliyor? Müfteri ve müptezelliklerine niye göz yumuluyor?
Siyasete çömez girip ahlaksızlığın ve akıl tutulmasının ileri çözeltisi olanlara ne diyeceğiz?
İntikam duygularını, kulaklarına üflenen dedikoduları, işbirlikçiliğe uzanan davranış ve mazileriyle her gün fitne yayan potansiyel Türkiye muhaliflerine katlanmak zorunda mıyız?
Bilinmelidir ki vaziyet, bir an önce faaliyete geçmeyi dayatıyor.
Bu meymenetsizler siyaset mücadelesi değil düşmanlık yapıyorlar.
Üstelik milletimiz bunlardan yaka silkiyor.
Gündelik polemiklerin, aslı astarı olmayan iddiaların, sürekli şaibe ve şüphe içeren beyanatların, azgınlaşan parti ihtiraslarının ülkemizde ne var ney yok yutmasına tahammül edemeyiz.
Ekmek yerine süpürge tohumu yiyerek, kavrulup öğütüldükten sonra kaynatılan nohudu kahve niyetine içerek,
Bebeklerin üzerine örtülmesi gereken battaniyeleri kağnı gıcırtısını dinleye dinleye mermilerin üzerine örterek Milli Mücadele’yi başarmış ve Cumhuriyet’i kurmuş aziz Türk milletini onun bunun hakir görmesini, devleti kum torbasına çevirenleri hoş görmemiz, masum addetmemiz mümkün değildir.
Merhum Ziya Gökalp diyor ki:
“Bir devletin muhtaç olduğu tam ve hakiki uzlaşma, ancak tearüf zümresi olan, yani birbiriyle tanışıklık içinde bulunan millet dahilinde kabul olabilir.”
Efendimiz Hz.Peygamber de şöyle buyuruyor:
Ruhlar tanzim edilmiş askerler gibidir.
Bunlardan tearüf edenler itilaf ederler, yani uzlaşırlar.
Tenakür edenlerse, yani düşmanlık yapanlarsa ihtilafa düşerler.
Diyeceğim odur ki, bireysel ve çıkara dayalı hesaplarını siyaset alanında kin ve nefret olarak yayanları hiç tanımadık, tanımıyoruz ve tanımayacağız.
Muhterem Dava Arkadaşlarım,
Zaman,
İlahi varoluşumuzun okyanusu,
Canlı ve cansız,
Öncesi ve sonrası,
Yaptık ve yapacağız diye tabir ettiğimiz bütün mevcudiyeti çepeçevre kucaklayan sırrın tanımıdır.
Biri iki yapmak için zamana ihtiyaç vardır.
Bir savaşı kazanmak,
Bir hayat mücadelesi vermek,
Bir çocuğu okula uğurlamak,
Bir evladı askere göndermek,
Bir tepsi pirinçten taş ayıklamak için bile ihtiyacımız önce zamandır.
Zaman algı, düşünce ve hareketlerimizin yegane nedeni değildir.
Ancak olmazsa olmaz ana faktörüdür.
Dilerseniz, bütün maddi ve manevi kazanımlarımızdan zamanı çekip çıkartın. Geriye eylemsizlik ve hiçlik kalacaktır.
Zaman olmazsa hiç bir şey olmaz:
Ne zaferler, ne mağlubiyetler,
Ne geçim kaygıları, ne beşeri ilişkiler,
Ne besmeleyle açılan kepenkler,
Ne dokuma tezgâhındaki merdane gürültüleri,
Ne komşuluk ilişkileri,
Ne bir bağlamada titreyen teller,
Ne de türkü söyleyen diller,
Hiç, ama hiçbiri olmaz.
Çünkü zaman olmadan hayat olmaz.
Varsa da bunu aklımız almaz.
Cenab-ı Allah’ın zamanı yaratmış olması aklın sınırlarını zorlayan ilahi bir sırdır.
Bu yüzden zamana tabi olan herşeye “fani” diyoruz.
Ezeli ve ebedi olan, başı sonu, öncesi sonrası olmayan ve bunları yaratan bir Allah’tır.
Zaman,
Bizi eylemsizlikten kurtardığı gibi,
Bir anı resmeden hareketsiz bir tablo gibi,
Sürülmeyi bekleyen kıraç bir toprak gibi,
Tutuşturacak bir ateş bekleyen odun gibi,
Bizleri donmuş objeler olmaktan da kurtaran gizemdir.
Zamanın başlangıcının sonsuz olanına ya da öncesi olmayana “ezel” diyoruz.
Merhum Akif’in İstiklal Marşımızda ezelden beri hür yaşadığımızı ilan ettiği mısraların anlamı budur.
Zamanın, sonu bilinmeyecek kadar sonsuz ve sürekli olanına ise “ebed” diyoruz.
Yine istiklalimizin manzum dehasının, ezanların yurdumuzun üstünde sonsuza kadar inlemesinde tanımladığı ebediyetin anlamı da buradadır.
Biz ve insanlık, zamanın sırrını yorumlayadursun ondaki bu üç hale bir anlam yüklemişiz.
Geride kalan zamana tarih, dün ve mazi,
Geleceğini varsaydığımız zamana ati ve yarın,
Yaşadığımız an’a ise bugün diyoruz.
Dünü, bir gün önce bugün yapan,
Bugünü, yarın dün yapacak olan,
Yarını ise önce bugün ve sonra dün haline getirecek ilahi nizam hepimizi kuşatıyor.
Hakk’ın emri vaki olup kıyamet kopmadıkça kuşatmaya da devam edecek.
Biz bugün burada zamanın nasıl olduğunu felsefi boyutlarıyla tartışacak değiliz.
Cumhur İttifakı’yla birlikte Türk milletini temsil eden bir siyasi hareketiz.
Bu bahsi konu etmekteki amacım, adına “dava” dediğimiz bu hareketin zaman ile olması gereken bağını bir nebze olsun aktarabilmektir.
Fikriyatımızın dün, bugün ve yarın ilişkisini aklımızın erdiği ölçüde sizlere sunabilmektir.
Biliyoruz ki;
İnsanlığı sevk eden temel amilin, geçmiş mi, bugün mü, gelecek mi olduğu konusunda derin tartışmalar süregelmiştir.
Hatta bu tartışma ve yaklaşım farklılıkları;
Yalnızca geride kalanı özleyen ve oraya takılı kalmış;
Yalnızca bugüne odaklanarak sadece anı yaşamaya çalışan;
Dünden ve bugünden umudunu keserek hayallerini yalnızca gelecekte arayan düşünceleri, ideolojileri ve disiplinleri ortaya çıkarmıştır.
Gericiler, tutucular, ilericiler, romantikler, ütopyacılar diye adlandırılan kategorik tasnifler bile yine zamanı ölçü almaktadır.
Bizler;
Dünümüzü; yaptıklarımız ve yapamadıklarımızın,
Bugünümüzü; dün yaptıklarımızın,
Yarınımızı da; bugünümüz ile dünümüzün sentezi olduğuna inanmak durumundayız.
Kaldı ki yaşadığımız ve yaşayacağımız gerçekler başkasına izin vermemektedir.
Aslında Kültür denilen toplumsal faaliyet çeşitliliği de zamana tabidir.
Zamanın insan ve topluluk üzerindeki müşterek tepkilerine de aslında kültür diyoruz.
Bir ordu en yavaş askeri kadar hızlı ilerleyebilir.
Bir zincir en zayıf halkası kadar kuvvetli olabilir.
Bugünle bağı zayıflamış mazi-ati irtibatı da en zayıf yerinden hızla kopabilir.
Merhum Yahya Kemal şunu söylemişti:
“Derler: İnsanda derin bir yaradır köksüzlük; budur âlemde hudutsuz ve hazîn öksüzlük.”
Ne mutlu bizlere ki, Türk milleti ve Türk milliyetçiliği dünyanın en köklü gerçeklerinden, değerlerinden ve kavramlarındandır.
Ancak kabul etmek durumundayız;
Tek başına dünün övgüsü ile avunanlar için hayat, bugünden ve yarından umudunu kesmiş olduklarından dolayı sadece hasret duyulan güzel anılardır.
Yalnızca yarını düşleyenler için hayat, hem dünü, hem bugünü kaybetmiş olduklarından mülhem sadece özlem duydukları hayallerdir.
Anılar geride, hayaller ileridedir.
Ama her ikisi doğrudan bugün ile ilişkilidir.
Bugün, dünün sonucudur.
Bugün, yarının nedeni olacaktır.
Bu kapsamda olmak üzere;
Bizim için dün, şerefli geçmişimizdir.
Övünmek hakkımızdır.
Fakat anıların ötesinde, bugünümüzün ve geleceğimizin rehberi de olmalıdır.
Bizim “ülkü” adını verip peşine düştüğümüz gelecek hayallerimiz aynısıyla varoluş tutkumuzdur.
Ancak yalnızca geleceğin peşinde koşarken bugünümüzü kaybetmemizin bahanesi haline de gelmemelidir.
Zaman, her varlığa, taşıdığı öze veya cevhere göre tesir etmektedir.
Kalıcı veya geçici olması, onun zamana karşı dayanma ve direnme yeteneği ile sınırlıdır.
Ormana anlam kazandıran ağaçtır.
Toplum ise insanla anlam bulmaktadır.
Ağaca bakarken ormanı göremeyen dağınıklıktan veya ormanı seyrederken ağaçları fark edemeyen illüzyondan kurtulmak durumundayız.
Türkiye, geçmişin vahim ve kronik sorunlarından kurtularak bugün ve yarını emniyete alacaktır.
Geçmişten tevarüs edilen külfetli ve kamburlaşmış sorunların başında terör gelmektedir.
PKK’nın silah bırakması ve silahların Irak’ın kuzeyinde MİT’in gözetiminde teslimi artık sadece bir zaman meselesidir.
Türkiye dünün derslerinden huzurlu ve güvenli bir gelecek etabına doğru geçiş aşamasındadır.
Terörsüz Türkiye’den rahatsız olanların bize muavin deyip bühtan içinde olması edepsizlikle bile tanımlanmayacak çamurluk ve çirkinliktir.
Bizi tanımayanların, bir zamanlar içimize hasbelkader sızıp kapalı devre faaliyet içinde olanların bugün bize ne Türklük, ne ülkücülük, ne de Türk milliyetçiliği hakkında ahkam kesemeyeceğini, buna siyaset ve fikir mazilerinin yetmeyeceğini kararlıkla ifade etmek isterim.
Herkes baksın işine, çevirsin dümenlerini, oynasınlar kağıttan kaplan rollerini.
Bizim sevdamız Türkiye’dir, mensubiyet şerefimiz Türk milletidir, terörsüz Türkiye hedefimiz de yeni yüzyılda yükselişimizin, barış ve kardeşliğimizin momenti olacaktır.
Güneş tuğumuz, gökyüzü çadırımız diyen kutlu ecdadımızın emanetlerine leke sürdürmeyeceğiz, Türk-Kürt kardeşliğinin millet varlığı içinde sonsuza kadar yaşatılmasına and olsun seve seve hizmet edeceğiz.
Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyor, başarılı, verimli ve sağlıklı bir hafta geçirmenizi Rabbim’den niyaz ediyorum.
Sağ olun, var olun.
KAYNAK: TÜRKGÜN
Bakmadan Geçme





