Bir önceki yazımızda; Yaşamın Ana Ekseninde Hedefimiz Ne Olmalı? Sorusuna dönük dostlar ile yaptığım sohbete dayalı benimle paylaşılan hususlara değinmiştim.
Anasınıfı öğrencisi ile yaptığım bir sohbette ilk anda tereddütsüz verdiği ve coşku dolu cevabı “Mutlu Olmak” demesinden etkilenmiş, biz yetişkinlerin ne düşündüklerini merak etmiş, sohbetlerimle aydınlanmaya çalışmıştım.
Bu süreçte; TÜİK’in 'Yaşam Memnuniyeti’ araştırmasını incelemiştim.
TÜİK'in Yaşam Memnuniyeti Araştırması sonuçlarına göre, mutlu olduğunu beyan eden 18 ve üzeri yaştaki bireylerin oranı, 2023 yılında %52,7 iken 2024 yılında 3,1 puan azalarak %49,6 olduğu,
2024'te mutlu olduğunu beyan eden bireylerden; kadınlarda mutluluk oranının yüzde 52,3 iken, erkeklerde yüzde 46,9 olduğu tespitlerini önemli bulmuş, “İnsanlar Neden Mutsuz Olurlar?” sorununun toplumsal sorun kabul edilerek, öncelikli çözüm aranması gereğini dikkat çekmeye çalışmıştım…
Bu temel sorunun, devlet kurum ve kuruluşlarının gündemine dahil edilerek çözüm sürecine işlev kazandırılması düşündüğümüzden, “Kalite Yönetimi” ekseninde bakılarak, toplum katmanlarında veri temelinde tespitlerin SWOT analiz verilerine dayalı yapılması gereğine dikkat çekerken, geleceğe yönelik plan ve strateji oluşturularak, çözüm yönünde işi tesadüflere bırakmaması gereğine dikkat çekmiştim.
“İnsanlar Neden Mutsuz Olurlar?” sorununu literatürde yer alan, araştırma verilerine dayalı gruplandırdığımız başlıkları ele alarak gönül dostlarıyla sohbet ettiğimde, literatürde yer alan başlıkların gönül dostlarının tespitleri arasında yer alması da bir başka güzellikti…
Bu tespitlere zemin olan gönül sohbetlerini ele alarak değerlendiğimde;
1. Rekabet
Ellerindeki ile yaşamak, onlara düşman karşısında birliğini bırakıp kaçmak gibi utanç verici bir algı oluşturduğunu fark ettim. Bir iş adamının başarı kriterinin kazandığı “PARA” miktarına eşitlendiği, toplumsal statünün para geliriyle belirlendiği, bu açıdan bütün değerlerin önceliğinde “Para” olduğu, buna dayalı rekabetin öncelendiği görülmektedir.
Başarının, mutluluğun sadece bir unsuru olduğu ve eğer bütün diğer unsuların feda edilmesi pahasına elde edilmişse, çok pahalıya mal olduğu hususunun göz ardı edildiği eğitim sürecinde ihmal edilmektedir.
Bir kimseye başarı sağladıktan sonra, bununla ne yapacağı öğretilmedikçe, başarının mutsuzluğu tetiklemesinin önlenemez olduğunu düşünüyorum...
2. Can Sıkıntısı ve Heyecan
Can sıkıntısına, dolayısıyla “MUTSUZLUĞA” yol açan etkenlerden biri de; çocukluk döneminde başlayan, ailenin onda farkında olmadan tetiklediği geleceğe dönük hayal dünyasıyla yaşanan hal arasındaki aykırılıktır. Bu aykırılık bireyde “Can Sıkıntısı” olarak yaşanır.
Can sıkıntısı için başka bir ortam da, kişi yeteneklerinin tam olarak kullanılamadığı durumlardır. Can sıkıntısı aslında bir olaylar özlemidir, hem de yalnız hoşa gidecek olaylar değil bunalım kurbanının bir günü öbüründen ayırt etmesine yardım edecek herhangi bir olay özlemi gibidir.
Gözden kaçırmamak gerekir ki; büyük başarılar, devamlı çalışmalarla elde edilebilir; hem de öylesine meşgul edici bir çalışma ki, insanda yorucu eğlencelere dalmak için enerji bırakmaz.
Bir çocuk, tıpkı bir filiz gibi, en iyi şekilde, yeri değiştirilmemekle gelişir. Mutlu bir yaşama, büyük ölçüde, sakin bir yaşama ile mümkündür; çünkü gerçek hoşnutluk, ancak sakin bir atmosferde gelişebilir. Bu farkındalık da eğitim sürecinde ihmal edilmekte olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu değer de anlatılarak değil, yaşayan doğru modeller ile kazanılabilir…
3. Yorgunluk
Dinlenmemize rağmen kendini yorgun hissetmemizin derin psikolojisinin mağduriyetini yaşamaktayız kabullenmesek de… Niçin diye düşünmek bile işimize gelmiyor nedense… Yorgunluk yaratan sebeplerden biri de sürekli yabancılarla karşılaşmamızdır. Tanıdık, tanımadık olsun insanlar ile sağlıklı iletişim kurma yeterliğimiz, psikolojik yorgunluğu atmamıza temel teşkil eder.
Akıllı insan, dertleri üzerinde, gerektiği zaman düşünür; başka zamanlarda ise başka şeyler düşünür; gece hiçbir şey düşünmez.
Aldığımız eğitim sürecinde akletmeyi öğrenmedik, çünkü buna yönelik eğitim süreci yaşamdık…
Düzenli çalışan bir beyin de, herhangi bir problemle, gerektiği zaman, yeterince uğraşır; her an ve yetersizce uğraşmaz. Kararsızlık kadar yorucu ve boşuna bir şey yoktur.
Üzüntüye sebep olan şeyin önemsizliğini fark etmek suretiyle, birçok endişeler ortadan kaldırılabilir. Düşünce ve umutlarını, benliğinin üstünde bir şeye yöneltebilen bir kimse, dünyanın alelade dertlerinde, tam anlamıyla bencil kimse için mümkün olmayan bir huzur bulabileceğine dikkat çekmek isterim.
Bugünkü yaşamda yorgunluğun önemli olan tipi, duygusal yorgunluktur. Duygusal yorgunluğun en olumsuz yönü, dinlenmeye engel oluşu olduğunu hiç düşündük mü?
Bu süreçte en önemli problemlerden bir de duygusal tedirginliktir ki, bu tedirgin olma hali sinir bozukluğunu da tetikler…
Gözden kaçırmamak lazım ki, “her şeyi zamanında düşünmek en önemli başlangıçtır…
Sürekli endişeli olmak, ağır bir travmayı tetikler ki, kabullenmediğimiz KORKU şeklidir. Korkunun bütün şekilleri ise ağır bir yorgunluk doğurur. Her çeşit korku; korkuyla yüz yüze gelmekten sakınma sonucu, daha ağırlaşır, sürekli artarak devam eder...
Her çeşit korku karşısında yapılacak en doğru iş; bu korku üzerinde, mantıklı ve sakin olarak, ama büyük bir dikkat toplanmasıyla düşünmek; korku ve konusunu her yönüyle tanıyıncaya değin düşünmektir. Bu süreç cinsiyet ötesi durum olup, unutmamak gerekir ki; cesaret arttıkça endişe azalacak ve böylece yorgunluk da hafifleyecektir.
“İnsanlar Neden Mutsuz Olurlar?” sorununu literatürde yer alan, araştırma verilerine dayalı gruplandırdığımız başlıklara dayalı değerlendirmelerimize bir sonraki yazımızda
devam etmek üzere esen kalın diyorum.
Metin AKGÜN
Eğitim Bilim Uzmanı
Eğitimde Kaliteyi Geliştirme Derneği Yönetim Kurulu Başkanı