
NASRETTİN HOCA BU İNANILIR MI!
Mir Murat Demir
İnsan yaşam kalitesini nasıl artırır, nasıl yükseltir, sahip olduğu yaşam standardını nasıl muhafaza edip sürekliliğini sağlar? Bir soru sordum ama verdiğiniz cevaplar sesli de olsa düşüncede de olsa duyup anlayamayacağım. Ülkemizde halen hazırda ne işle meşgul iseniz gelir ve gider hesaplarını yine kendiniz yaparsınız. Ülkemde ticaretle uğraşanlar maliyet hesabına göre satışa sundukları mal ya da hizmet fiyatlarını da artırıp dengeyi kurabilirler. Ülkemde resmi ya da özel bir kurumda çalışan ücretli insanlar için sendika dediğimiz kurumlar var ve gelir ve gider hesaplamalarında ki sapmaları dengelemeye uğraşıyorlar. Elbette, işsiz ve gelirsiz bir nüfusumuz var ki, iş sahibi yapmaktan öte akılcı bir çözümü bilmiyorum. Ülkemizde ister resmi kurumlarda çalışmış olsun isterse özel kurum, fabrika, şirketler olsun, çalışıp emekli olmuşlar var ve sayıları 15 milyon civarı, farklı kaynaklar süreçle alakalı değişik rakamlar verdiğinden net sayı belirgin değil. Zor ve acıklı bir hal alan ülkemde ki emeklilerin durumu hep belirsiz ve hep ezilen taraf oluyor. Emeklilerimiz için ücret belirlenirken, aldıkları maaş hesapları yapılırken enflasyon ve yaşamın gereklilikleri hesaplanıyordur diye düşünmekteydim de, ünlü filozofumuz, halk olarak Nasrettin hoca” (Nasreddin Hoca, 1208- 1284, Anadolu Selçuklu Devleti döneminde, Hortu ile Akşehir çevresinde yaşamış olan efsanevi kişi ve mizah kahramanıdır.) diye tanıdığımız kişinin fıkrası düştü önüme, okuyalım.
*
Nasrettin hoca eşeğine verdiği samana zam gelince buna bir çare arar, ne etsem ne eylesem diye düşünürken eşeğine günde bir balya saman yerine yarım balya saman vermeye karar verir.
Böylece masraflarını düşürecektir.
Biraz zaman geçer, bakar ki eşekte bir değişiklik yok, aynı şekilde çalışmaya devam ediyor..
Hoca biraz daha hesap kitap yapar ve eşeğe yedirdiği yarım balyayı da yarıya indirir.
Bakar eşek yine bir şey yokmuş gibi çalışmaya devam ediyor, eşek bildiği eşek çıt çıkarmıyor, ertesi günlerde de verdiğinin yarısını verir, eşek çalışmaya devam eder.
Hoca, hesaba kitaba oturduğunda “geçmişte bu eşeğe ne kadar da masraf ediyormuşum” diye iç geçirir.
Derken bir sabah kalkar bakar ki eşek hakkın rahmetine kavuşmuş. Hoca hüzünlenir, ölü eşeğinin başında “tüh, biraz daha dayansaydın sana aç karnına çalışmayı da öğretecektim” der.
*
Emeklilerimiz için zaman geçtikçe açlık sınavı yapılmıyordur da, değişen ve gelişen yaşam şartlarına uyum sağlaması için ne yapılıyor? Emeklilerimizin İnsanca ve hayattan kopmadan, sağlıklı beslenmesi için ne yapılıyor? Emeklilerimizin makul ölçülerde tatilini yapan, seyahat eden, abartmadan ama hiç değilse yılda birkaç yeni giysi, ayakkabı alabilmesi için ne yapılıyor? Emeklilerimizin kafeye, parka gittiğinde çayını ve kahvesini “acaba kaç liradır” diye düşünmeden içebilen, tiyatroya, sinemaya giden, kitap alan, hobileri için küçük harcamalar yapmasının makul olduğu neden kabul görmüyor? Emeklilerimizin ailesi ile evlatlarına, torunlarına, çevresine eksik kalmadan, mahcup olmadan bir yaşam sürebilen kişi olarak devam etmesi neden düşünülmüyor, meraktayım.
Mir Murat Demir