Malatya’da 10 Kasım günü Paşaköşkü Camii’nde düzenlenen mevlid-i şerifte, iddialara göre Atatürk ve silah arkadaşlarının isimlerinin anılmasına izin verilmemesi, haklı olarak geniş bir tartışma yarattı. Bu şehir vatanını, devletini ve değerlerini iyi bilir; o yüzden bu tür kararlar toplumun vicdanını kolayca sızlatır. Hele ki konu, Mustafa Kemal Atatürk gibi hepimizin ortak değeri olan bir şahsiyet olduğunda…
Bugün Diyanet’in kapısından içeri giren herkes bilir ki, bu kurumun temelinde Cumhuriyetin kurucu iradesi vardır. Devletin tüm kurumları gibi Diyanet de varlığını Cumhuriyet’e ve onun kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e borçludur. Bir müftünün, Allah'ın evi olan camilerde milletin ortak değerlerinin anılmasını sınırlaması, doğal olarak soruları da beraberinde getiriyor:
Neden?
Niçin?
Hangi gerekçeyle?
Toplumun bilmek istediği şey çok basit:
Bu karar, kişisel bir tercih midir? Yoksa belli bir anlayışın, belli bir çevrenin telkini midir? Ve en önemlisi: Bu karar kime hizmet etmektedir?
Camiler hepimizindir. Sadece bir grubun, bir düşüncenin, bir yaklaşımın değil… Müftüler ise camilerin değil, milletin hizmetkârıdır. Görevleri toplumu ayrıştırmak değil; tam tersine birleştirmektir.
Oysa Paşaköşkü Camii’nde yaşanan bu hadise, Malatyalı vatanseverlerin gönlünde bir yara açmıştır. Çünkü 10 Kasım, bu topraklarda matemle değil; saygı, hürmet ve minnetle anılan bir gündür. Mevlid-i şerifte Atatürk’ün adının anılması, İslam’ın rahmet ve dua kültürüyle tamamen uyumlu bir gelenektir. Bunun aksini iddia etmek hem dini hem de tarihî bir temelden yoksundur.
Bu sebeple Müftü Ramazan Dolu’nun bu kararı açıklığa kavuşturması, hem kendi makamı hem de kamu vicdanı adına önemlidir. Bunu istemek kimseyi partizan yapmaz; aksine sağduyunun ve devlet aklının gereğidir. Çünkü mesele siyaset değil; milletin ortak değerlerinin korunması meselesidir.
Fakat burada bir başka soru daha ortaya çıkıyor:
Neden Malatya Valiliği bu konuda bir açıklama yapmadı?
Bu şehirde toplumsal hassasiyeti yüksek bir konuda, iddialar önce büyüyor, sosyal medya çalkalanıyor, vatandaş soruyor fakat en yetkili makam sessiz kalıyor. Bu sessizlik, açıklamaktan çok daha fazla soru işareti doğuruyor.
Ve Diyanet İşleri Başkanlığı?
Kurumun, kendisini ilgilendiren böylesine kritik bir konuda suskun kalması, “Acaba neden konuşulmuyor?” sorusunu daha da güçlendiriyor. Diyanet, toplumun dinî rehber kurumudur; kamuoyunun vicdanını rahatlatması gerekirken tam aksine sessizliğiyle tartışmayı büyütmektedir.
Benim bu yazıda dile getirdiklerim bir siyasi partinin görüşü değil; şahsi kanaatimdir. Bir Malatyalı olarak, bir yurttaş olarak, devletine bağlı bir insan olarak bu soruların cevaplanmasını beklemek hakkımdır, bizim hakkımızdır.
Bu olay açıklığa kavuşmalıdır.
Çünkü toplumun vicdanı bunu talep etmektedir.