Malatya’da AK Parti İl Başkanlığı görevini yaklaşık 11 aydır sürdüren Ali Bakan, göreve geldiği ilk günden itibaren geniş kesimler tarafından sevgi ve sempatiyle karşılanan bir isim oldu. Kamuoyunda sakin üslubu, kapsayıcı görüntüsü ve parti teşkilatındaki uyum beklentisi, kendisine yönelik pozitif bir atmosfer oluşturdu. Ancak bu olumlu görüntünün arka planında giderek büyüyen bir iletişim sorunu göze çarpıyor: Yerel basın ile kurulamayan sağlıklı temas.
Randevuların Gölgesinde Kalan Bir İlişki
Malatya’da birçok yerel medya kuruluşu, 7–10 kez farklı tarihlerde randevu talep etmesine rağmen henüz bir dönüş alamamış durumda. İlginçtir ki, randevu alamayanlar arasında Malatya’nın önemli ve geniş okuyucu kitlesine sahip gazeteleri bulunurken; bazı aile veya grup mensubu medya temsilcilerinin sorunsuz şekilde kabul edildiği iddiaları kamuoyunda konuşuluyor. Bu durum, doğal olarak yerel basında “ayrımcılık”, “yakınlık ilişkileri” ve “eşit mesafe ilkesi” üzerine haklı tartışmalar doğuruyor.
Siyasette iletişim, makam kapısının açık olmasıyla başlar. Bir il başkanının, özellikle deprem sonrası yeniden yapılandığı bir şehirde, basının tamamına eşit mesafede durması sadece siyasi nezaket gereği değil; aynı zamanda demokratik bir sorumluluktur. Ancak bugüne kadar verilen görüntü, bazılarını içeri alan, bazılarını ise kapıda bırakan bir anlayışın hakim olduğu yönünde.
Yerel Basın: Bir Şehrin Vicdanı, Hafızası ve Aynasıdır
Yerel basını bir “beklenti grubu” ya da “ricacı topluluk” olarak görmek, modern siyaset bilimi açısından büyük bir yanlıştır. Yerel basın;
Toplumun nabzını tutan,
Kamu otoritesini denetleyen,
Sorunları görünür hale getiren,
Demokratikleşme sürecinin en kritik ayağını oluşturan bir kamusal güçtür.
Türkiye’de basın tarihine baktığımızda, yerel gazetelerin modernleşme, demokratikleşme ve toplumsal farkındalık açısından oynadığı rol inkâr edilemez. Ulusal basın, büyük şehirlerin sorunları ile ilgilenirken; yerel basın, vatandaşın evine en yakın haber kaynağıdır. Bir mahallenin su problemi, bir ilçenin güvenlik açığı, bir şehrin göç gerçeği, bir kurumun liyakat sorunu—tüm bunların ilk sesi yerel basından çıkar.
Bu nedenle, yerel basını “Seferoğulları” ve “Tellioğulları” misali kategorilere ayırmak, hem basın camiasına hem de kentin demokratik kültürüne zarar verir. Basının temel görevi, taraf değil hakikat tarafında olmaktır.
Siyasetçinin Basını Ayrıştırması, Kendini Ayrıştırmasıdır
Bir siyasetçinin basına mesafeli durması, çoğu zaman kendi siyasetini daraltması anlamına gelir. Çünkü iletişim kurmadığınız her gazeteci, her televizyoncu, her haberci; aslında toplumun bir parçasıdır. Onların sesi, sokaktaki esnafın, üniversitedeki öğrencinin, bağındaki çiftçinin sesidir.
Ali Bakan’ın göreve gelişinden bu yana sergilediği genel kabul çerçevesi, güçlü bir iletişim stratejisi ile desteklenebilirdi. Fakat randevu alamayan medya organlarının sayısının artması, “il başkanı ile yerel basın arasında görünmez bir duvar var” algısını pekiştiriyor. Bu algının sorumluluğu da günlük siyasi rekabetten öte, uzun vadeli bir kurumsal prestij kaybına dönüşebilir.
Basına Mesafe, Kamuoyuna Mesafedir
Yerel basın, siyasileri eleştirebilir, sorgulayabilir, bazen rahatsız edebilir. Bu doğaldır. Çünkü demokrasi, alkışlarla değil, sağlıklı eleştiriyle gelişir. Bir siyasetçinin yerel basından uzak durması, aslında kamuoyunun tamamıyla arasına mesafe koyması anlamına gelir.
Malatya gibi kritik bir dönemde toparlanmaya çalışan bir şehirde ise bu lüks yoktur.
Kapılar Açılırsa, İletişim de Güçlenir
Bugün tartışmanın merkezinde olan konu kişisel bir mesele değil; Malatya’nın demokratik iletişim zemininin güçlendirilmesi ihtiyacıdır. İl başkanı Ali Bakan’ın da bu eleştirileri yapıcı bir şekilde değerlendireceğine inanmak isteriz. Çünkü basını dışlayan değil, basınla birlikte yol yürüyen yönetimler kalıcı olur.
Siyasetçinin kapısı açıksa şehir nefes alır.
Basının kapısı açıksa şehir konuşur.
Ve konuşan şehir, gelişen şehirdir.